Bayram, bir toplumun kolektif sevincidir. Değerli, önemli, özel, çok saygın (kutsal) kabul edilen olaylara atfen yapılan ritüeller bütünüdür. Bayram ihtiyacının psikodinamiği nedir? İnsanın tarih boyunca neden bayram yaptığına bakacak olursak; en temel ihtiyacının kendisini mutsuz eden, korkutan, endişelendiren, hayatını zorlaştıran veya üzen “sıkıntıları” geride bırakmanın sevincini yaşamak olduğunu görürüz. Bir olayın bilinç dışı bir şekilde insanlarda bayram kutlama ihtiyacını tetiklemesi için o sıkıntının geride bırakılmış olması veya “başarıldığına”, “alt edildiğine” ya da hiç olmazsa yaşanan sıkıntının “şimdilik” (bazen de bayramın bizatihi kendisi sayesinde) bertaraf edildiğine inanılması gerekir. Kıştan, kazanılmış savaşlardan, afetlerden, kıtlıktan vs. sonra yapılan ritüeller eğer bir başarı, sıkıntıyı alt etme, kötülükten sakınma özelliği taşıyorsa bayrama dönüşüyor. Eğer yaşanan sıkıntı aşılamamışsa, özellikle üzüntü, acı ve korku devam ediyorsa ortaya çıkan ihtiyaç, bayram yapmak değil, kolektif yas tutma ritüelleridir. Ama yas ile bayram ritüelleri madalyonun iki yüzü gibidir; birinde sıkıntıdan uzaklaşma, diğerinde ise yaşanmış olan sıkıntıyı yeniden deneyimleyerek benzerinin bir daha yaşanmaması için kendini diri tutma ihtiyacı öne çıkıyor. Son tahlilde her ikisi de farklı yollardan sıkıntıdan uzaklaşma çabasını ifade ediyor.
Bir de yaygın olarak “toplumsal histeri”, “toplumsal cinnet” gibi kavramlarla ifade edilen ve burada “sıkıntı” kelimesiyle topluca ifade etmeye çalıştığımız korku, üzüntü, mutsuzluk gibi duygulara kolektif bir şekilde girişme ritüelleri yahut eylemleri var. Peki, insan bunlara neden ihtiyaç duyar? Bu tablonun psikodinamiği ne olabilir? Toplumsal cinnet veya histeri diye adlandırılan tablonun ardında – trajikomik şekilde – bir bayram sevincine ulaşma özlemi yatıyor olabilir mi? Evet, toplumun tamamı veya bir kesimi aklınca, “kötü” bir durumu veya sıkıntıyı defetmek için kendini bununla savaşması gerektiğine inandırmıştır. Bu belayı başından savuşturursa bayramlık bir aşmaya gelecektir! Elbette “savuşturma” sürecinde yaşanacak tüm kötülüklerin, icabında vahşetin yakıtını ise “haklılık”, yani o kitlenin “adalet algısı” sağlar. Haklılık zemininde insanın kendini soktuğu felaketin şiddeti ise, ne ilginçtir ki, gelecekte kutlayacağı bayramın coşkusunu ve kalıcılığını besleyecektir!
İnsanın huzur arayışı birbirine zıt yollardan geçse de hiç değişmiyor. O halde kolektif sevinç ritüelleri olan bayramlar, “sevinç” kelimesinin barındırdığı anlamın tüm derinliğiyle sevgi, paylaşım, tolerans, karşılıklı sorumluluk bilicini hiç elden bırakmadan yaşandığında belki o zaman yeryüzü bayram yerine dönüşür. “Belki” diyoruz, çünkü “sevinç” de birtakım erdemler ve dengeleyici/frenleyici mekanizmalar olmadıkça sıkıntı doğurma potansiyelini barındırır.
Herkesin gerçek bayramlar için toplumsal sevincin inşasına bir taş koyma sorumluluğu ile hareket ettiği, bunun için tüm canlılığı kucaklaması gerektiğini kavradığı, sıkıntıları ise daima sevincin yapıcı anlamlarına daha çok sarılarak aşabildiği bayramlara ulaşmak dileğiyle,
Kolektif sevincinizin bol ve bitimsiz olduğu bayramlarınız kutlu olsun!