Kendimize ve dışımızdaki her şeye (olaylar, insanlar vb.) bebekliğimizden itibaren bize öğretilen veya kendi kendimize ürettiğimiz birtakım düşünce biçimleri, inançlar ve tutumlar ışığında bakmaya başlarız. Bunlar, zamanla farkında olarak veya olmayarak hayatı algılama tarzımızı belirleyen birer kalıba, başka bir deyişle “şemaya” dönüşürler. İşte, sahip olduğumuz bu şemalar, ne kadar katı bakış açılarını içeriyorsa, hayatta karşılaştığımız bakış açımıza aykırı olaylara “kabul edici” yaklaşma ihtimalimiz de o kadar azalacaktır. Kabul alanımız ne kadar darsa, iç huzurumuz ve dış çevreyle uyumumuz o kadar zorlaşır.
Kaliteli bir yaşam seviyesi yakalayabilmemiz için kendimizi esnetmenin yolu, öncelikle olayları değerlendirme ve algılama biçimlerimizin farkına varmamızdan geçer. Olaylarla ilgili düşünme alışkanlıklarımızı, inançlarımızı, tutumlarımızı ve bunlara bağlı olarak yaşadığımız duyguları fark etmeye başladığımızda tüm bunları yönetebilme imkanı da elde ederiz. Kendini yöneten insan ise, yaşamını daha “akışkan”, uyumlu ve huzurlu hale getirme şansı elde eder.