Eşi yeni doğum yapmış olan bir çalışan, kendi yöneticisinden bir süre için fazla mesaiye yazılmamayı istediğinden, fakat reddedildiğinden yakınıyordu. Yöneticisi ona;
“Alınan yeni siparişi yetiştirmek zorundayız. Bu nedenle fazla mesai konusunda kimseye ayrıcalık tanıyamam” demişti.
Fakat çalışan aldığı bu cevaptan dolayı ikna olmamış ve kendini değersiz hissetmişti.
“Biz fason üretim yapan bir şirketiz ve burada siparişin biri biter, diğeri başlar. Sorun yeni sipariş değil, yöneticinin fazla işkolik olmasından ve bir türlü tamamlanmayan eleman eksikliğinden kaynaklanıyor” diyordu.
Bir başka çalışan, yöneticisinin “Günaydın” demeden verdiği işin ne durumda olduğunu sormasından, bu tarz davranışları da sık sık yapmasından yakınıyordu.
Bir diğeri ise nişanlanacağı gün biraz erken çıkmayı yöneticisinden talep ettiğini, karşılığında ise;
“Sen de nişan gününü bula bula bu tarihe mi denk getirdin? Ay sonu işlemleri dururken sana bu izni veremem” dediğinden dert yanmıştı.
“Benim bu şirkete inancım işte o gün bitmişti” diyerek tepkisini ortaya koymuştu.
Bu tür örnekler size de tanıdık geliyor mu? Bu sorunun her birinizde benzer birçok deneyimi hatırlattığını tahmin edebiliyorum. Çünkü bu yaklaşıma sahip olan şirket ve yöneticiler azımsanmayacak kadar çoktur. “İş odaklı” bir bakış açısının sonucu olan bu yaklaşımlar, şirketin genel kültürüyle ilgiliyse burada çalışan memnuniyetinin düşük seviyede olduğunu tahmin etmek güç değildir. Bu anlayışa sahip şirketlerde yöneticiler de ancak bu şekilde davrandıklarında işlerini sürdürebileceklerini düşünürler.
İş odaklılık, şirketin değil de yöneticinin kişisel özeliklerinden kaynaklanıyorsa, onun ekibinde yer alanlar mutsuzluğa sürüklenirler. Kimi zaman şirketler bu tarz yöneticilerin farkında olmalarına rağmen, böyle davranmalarına bir tepki gösteremezler. Çünkü bu yöneticilerin fazla çalışkanlık gibi başka güçlü özellikleri onlara müsamaha gösterilmesine yol açabilir. Ancak bunun sürdürülebilir olmadığını, orta ve uzun vadede birçok açıdan şirkete zarar vereceğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Şirketler genellikle bu yapıdaki yöneticilere “liderlik eğitimi” vererek durumu iyileştirmeye çalışabilirler. Ancak bu yöntemin yeterli gelmeme olasılığının yüksek olduğunu vurgulamak isterim. Zira bu insanların tek sorunu liderlik yetkinliği ile ilgili değildir. Mükemmeliyetçilik, empati yoksunluğu, çeşitli kişilik problemleri gibi nedenler de bu tarz yöneticiliği ortaya çıkarabilir. Performans ve verimlilik sürdürebilir bir şekilde sağlanmak isteniyorsa bu, insanın psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarını göz ardı etmeye rağmen mümkün değildir.