Dedikodu, iş hayatının önemli bir gerçeğidir. Bir iş yerindeki dedikodudan yola çıkarak o iş yerinin kültürü, çalışanların ihtiyaç ve sıkıntıları, örgütün sağlığı gibi çok önemli konularda kayda değer veriler elde edebiliriz. Elbette bu veriler kişiler hakkında aksiyona geçmek veya sistemlerde değişiklik yapmak için tek basına yeterli olmayabilir. Ancak dedikodu, özellikle yönetim takımındakilerin yaklaşım tarzının nasıl bir yankı yarattığını gözlemleyebilmek için iyi bir fırsat sunar. Demek istediğimizi “Dedikodumu dinle, nasıl yönettiğini anla” mottosu ile ifade edebiliriz.
Kuskusuz dedikodu, işyerinde pek çok olasılığa işaret edebilir. Otoriter veya hiyerarşinin dik olduğu yönetim tarzı, zehirli rekabet, düşük profesyonellik, inanç azlığı gibi olasılıklar ilk akla gelenlerdendir. Dedikodunun her zaman kötü olmadığına, hatta stres azaltıcı veya sosyal yakınlık sağlayıcı etkisi olduğuna dair görüşlere dikkat çekerek, “Madem her yerde az ya da çok dedikodu kaçınılmaz, o halde bu olguyu iyi yönetirsek işimizi kolaylaştıran bir araca dönüştürebiliriz” diyen bir bakış açısı da vardır. Bu bakış açısında olanlar örneğin, “kontrollü” dedikodu yayarak nabız yoklarlar. Ya da algı manipülasyonu yaparlar. İlk bakışta “Neden olmasın?” diye düşündüren bu yaklaşımın objektif, adil, güvenilir sonuçlar elde edememe veya giderek kurum kültüründe bozulma yaratma riskini göz ardı etmemesi gerekir. İnsanlık tarihi kadar eski olan dedikodu konusunda söylenebilecek o kadar şey var ki, filozoflar bile konuya ilgi gösterme ihtiyacı duymuşlar.
Bir tanıdık, Sokrates’e rastlamış ve demiş ki: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” Sokrates: “Bir dakika bekle.” diye cevap vermiş. “Bana bir şey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna ‘üçlü filtre testi’ diyebiliriz. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup; söyleyeceğini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu nedenle üçlü filtre testi diyorum. Birinci filtremiz gerçek filtresidir. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” Adam “Hayır” demiş. “Aslında bunu sadece duydum”. Sokrates; “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, iyilik filtresini. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?” Adam “Hayır, tam tersi” demiş. “Öyleyse” diye devam etmiş Sokrates; “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtremiz daha kaldı: Yararlılık filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?” “Hayır, gerçekten yaramaz.” demiş adam. “İyi” diye tamamlamış Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar bir şey değilse bana niye söylüyorsun ki?”.
Sokrates’in sorgulamasını bütünleyen bir görüş ise Descartes’tan gelmiş: “Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk, başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır.”
Biz de diyoruz ki; dedikodudan medet ummak yerine değerlerinizden güç alarak, bilimsel yöntemlerle ve etkili iletişim mekanizmaları ile yönetin. Dedikoduyu yok edemezseniz bile “yok hükmünde” olmasını sağlayabilirsiniz