Çok sık olmasa bile genel müdürünüzle söz gelimi asansörde karşılaştığınızda size adınızla hitap ederek hatırınızı sorduğunu hayal edin. Ya da doğum gününüzde sizi arayıp doğum gününüzü kutladıktan sonra kendi ekibinde daha nice yıllar birlikte çalışma dileğinde bulunduğunu düşünün. İş arkadaşlarınızın ihtiyaç duyduğunuzda yardımsever davrandıkları, yanınızdan geçerken selam verdikleri, tıpkı okuldaki sınıf arkadaşlarınıza hissettiğiniz yakınlığı onların da size yaşattığı bir şirket atmosferi içinde çalıştığınızı gözünüzün önüne getirin. Kuşkusuz böyle bir şirkette çalışmak istemeyecek kimse yoktur. Peki, böyle huzur dolu, keyif veren bir şirket ortamı mümkün müdür? Evet, mümkün. Ancak, böyle bir şirket atmosferi oluşturmayı hedeflemiş ve buna yatırım yapmışsanız zamanla böyle bir ortam oluşabilir. Böyle bir ortam oluşturmak için çaba sarf etmeye değer mi? Evet değer, çünkü böyle bir şirket atmosferinin kazancı maliyetine göre çok çok daha fazladır. Aslında söz ettiğimiz şey insanlara huzurlu hissettirmek için sürekli harcama yapmak değil, şirketin “psikolojik sözleşmesini” pozitif hale getirecek ilişki tarzları ve yaklaşımlar geliştirmekle ilgilidir.
Psikolojik sözleşme, birey ile mensubu olduğu şirket arasında oluşan, yazılı olmayan, ifade edilmemiş beklentilerin toplamından oluşan bir algıdır. Yani ne kadar kurumsal olursanız olun, tüm süreçlerinizi ne kadar standart ve yazılı hale getirmeye çalışırsanız çalışın, tüm bunların dışında şirketinizdeki çalışanların kendilerini nasıl hissedeceklerini belirleyen bir “gizli dinamik” var ki, bu da psikolojik sözleşmedir. Psikolojik sözleşmeyi çalışana huzur veren, motivasyon ve bağlılık yaratan bir algıya dönüştürebilmeniz için, patrondan en alt pozisyondaki çalışanlara kadar yayılan, güven verici bir yaklaşım tarzını şirketin doğal atmosferine dönüştürmüş olmanız gerekir. Bu noktada rol oynayacak en etkili faktörün tepe yönetim olduğunu vurgulamamızda yarar vardır. Çünkü şirketler genellikle tepe yöneticilerine benzerler.